20:34 Duşman näme ýa-da duşman kim? | |
DÜŞMAN NEDİR VEYA DÜŞMAN KİMDİR?
Publisistika
Kime, kimlere düşman denir? Düşündürücü ve aynı zamanda milletimizi, günlük yaşantımızdaki olayların hakikatlerini anlamak için de, araştırılması gereken önemli bir konu… Genelde sömürgeci devletler egemenlikleri altına aldıkları toprakların üzerinde yaşayanları nasıl, hangi duygu ve amaçla, ne için ülkeleri sömürdüklerini, tutum ve davranışlarını, oyunlar çevirerek, bahaneler uydurarak girdikleri ülkelerin halkını bugünlere nasıl getirildiğini, geldiğini, getirdiklerini anlamak, aydınlığa kavuşturmak bakımından, düşman kime denir ve düşman kimdir konusu, daima korku içinde yaşayan Orta Doğu insanları için bilinmesi ve araştırılarak üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu… Düşman; çıkarı doğrultusunda karşısındakinin, iktisadi, siyasi ve kültürel olarak kötülüğünü, kötü durumlara düşeceğini bilerek hazırlayan ve isteyenlere, halkına şirin görünerek nefret eden ve kendi menfaati için zarara uğratanlara, yaşamalarına ve topraklarında barınmalarına korku yaratarak engel olanlara denir veya tanımlanır. Bu, kişi veya devlet olabilir. İki devletin savaşması, savaşan iki veya birkaç devletin savaşı sonucunda mağlup olan taraf devletin halkına veya yönetimine hiçbir şiddetten, maddi ve manevi zarar ve tahripten çekinmeyenlere de düşman denilir veya demek gerekir. Bugün ABD’nin “demokrasi” adına Afganistan ve Irak’ta insan hakları gölgesi ve kandırması altında öldürdükleri, ölülere yaptıkları çirkin hakaretler, kinle beslenen düşmanlığın verdiği nefretin insanlığa ve işgal ettikleri ülkelerin halkının yaşamalarına engel olmak, kendi çıkarı ve egemenliği için milyonlarca canlının ölümü, sömürücü zihniyetinin ezelden beri gelen düşmanlığının canlı bir örneğidir. Yeniden başlattıkları Haçlı seferleri geçmişten kalan ve bugüne kadar devam eden içsel bir güdünün kalıntısının açığa vurduğu düşmanlığın tekrarıdır. Düşman veya düşmanlık; Siyasi düşmanlık, İktisadi düşmanlık, Kan davası, mal mülk, arazi, ağalık, şeyhlik çıkarlardan kaynaklanan sebeplerin düşmanlığa dönüşmesi, Bunlar içinde en önemli olanı, siyasi ve iktisadi çıkarlardan kaynaklanan ve kuvvete dayanan düşmanlıktır. Türkmenlerin siyasi tarihi incelendiğinde (Musul’un Siyasi Tarihi ve Sönmeyen Ateş, Dinmeyen Hasret Kerkük kitaplarımızda bu konular belgelere dayanarak geniş anlatılmış) görülecektir ki, yapay olarak kurulan Irak’ta Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kalan, 1926 Antlaşması’ndan sonra zorunlu olarak bırakılan Türk varlığına (Türkmenlere) düşmanlıkları ta 1918 yılından bugüne kadar devam etmektedir. İsteklerini elde edene kadar da devam edecektir. Amaç o yerleri elde etmek, yönetmek, altında bulunan kaynakları kullanmak, üstünde yaşayanları fakirleştirip iktisadi ve siyasi olarak sömürerek kendilerine bağlamak… Bu düşmanlık, 1918 Mondros Mütarekesi’nden itibaren, 1920 yıllarında yapay olarak Irak Krallığı İngilizler tarafından kurulduktan sonra yapılan referandumda İngiliz yanlısı olan bölgede yaşayan halkının (Türk olmayan Müslümanlar) evet kabul oylarına karşı, Irak’ta zamanın şartları gereği o topraklarda kalan veya bırakılan Türkler (Türkmenler) “hayır, biz İngilizlerle 1916 yılından beri iş birliği yapan Faysal’ı kral olarak kabul etmiyoruz, istemiyoruz” diyerek ve sandık başına giderek hayır oyu verdiler. Verdiklerinden sonra dün İngiliz’in, bugün ABD’nin icazeti altında olanların, devam eden baskıcı, korkutucu düşmanlıkları bilinçli olarak İngilizlerin ortaya koyduğu Irak politikalarının temeli oldu, olmuş, uygulanan bu düşmanlık siyasetin özünde iktisadi çıkarlarının gerçekleşmesinde, yeraltı zengini topraklarda yaşayan Türklerin engel olduğunu unutmamışlar. Şark meselesinde, Wilson prensiplerinde ve Sevr’de muratlarına varamadıkları sızıyı ve hayal kırıklığını, Türk Milleti karşısında aldıkları yenilgiyi BOP ile Müslümanlığı, Bahar olarak İslam’ı kullanarak düşmanlık yaratarak, kan dökerek, mezhep kavgası çıkartarak, Anavatanda Türk’ün yurdunu bölmeye çalışarak hayata geçirmeye çalışıyorlar, çalışmaktadır. Dün İngilizlerin çıkarttığı isyanlarla, bugün ABD, ülkeleri işgal ederek! Kerkük, Araplar için vazgeçilmez, Kürtler için hayal ettikleri Büyük birleşik Kürdistan’ın temel dayanağı, Kerkük olmadan hayalleri gerçekleşmez, o zaman Türk varlığını ortadan kaldırmak, onları öldürmek, göçe zorlamak, nefretlerini kan gözyaşı içinde korkutarak, korku salarak düşmanlıklarının kinini kusarak ve Anavatanımızın duymazlıktan görmezlikten gelen siyasi bakışları altında bulunduğunu iddia ettikleri Kerkük’ü yağma ettiklerini unutarak, her olayda olduğu gibi yaptıklarını inkâr ederek “Kerkük bizimdir, Kerkük olmadan B. Kürdistan olmaz, düşmanımız olan Türkler (Türkmenler) Kürtlerin bu isteğine engel olmaktadırlar, düşmanımızı ortadan kaldırmak birinci görevimizdir” açık olarak demektedirler. Güce dayanan düşmanlığın ortaya koyduğu siyaset, daha önceleri İngilizler, bugün ABD’nin başını çektiği BOP’un ortak çıkarlar amacında, bahar serinliği yaratarak kanla yıkadıkları ülkeleri parçalamak ve bu ülkelerin merkezinde, üstü örtülü olarak Türk Milleti, özel olarak ta Türkmenler ta Wilson ve Sevr’den başlayan bu projenin amacı olan yeraltı kaynakları ve B. Kürdistan’ın kurulmasına engel teşkil edenlere, edecek olanlara kinlerini nefret olarak bilinçli düşmanlığa çevirmişlerdir. Gözleri o topraklarda ve Türk kimliğinde olanların düşmanlığı BOP’u gerçekleştirmek isteyenler ve buna alet olup yardım edenler, ister Anavatanda ister Türkmeneli’nde, düşmanlığın temel amacını göremeyenler yarın Türk Milleti ve toprağı için şehit olanların karşısında biz düşmanlarımızı dost olarak gördük bizleri af edin mi diyecekler? Düşman nedir, düşman kimdir? Düşman benim toprağımda, kimliğimde gözü olandır. Ve şehitlerin yatağı olan toprakları korumak, düşmana aman vermemek karşı koymak hakkı savunmak ve istemek için düşmana düşmanını davrandığı gibi davranmalı. Ben yanıyorum o beni seyir edip keyiflenmemeli, o da yanmalı, yakılmalıdır. Hadi Gençler hazırlanın bugün artık cenk günüdür. ■ Hasan Saatçi’nin Ardından Irak Türkmenlerinin değerli bir evladı olan Hasan Saatçi, 9 Ekim 2011 Pazar günü tedavi gördüğü Isparta Özel Şifa Hastahanesinde hayata gözlerini yumdu. 1931 Kerkük doğumlu olan Saatçi, ilk ve orta öğrenimini Kerkük’te tamamladı. 1952-1957 yıllarında öğretmenlik yaptı. Daha sonra yüksek tahsilini tamamlamak üzere Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesine girdi. 1961’de buradan Ziraat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1962’de Türkiye’den Kerkük’e döndü ve 1963’ten itibaren 2 yıl kadar asteğmen ve teğmen olarak Irak ordusunda vatani görevini ifa etti. Askerliğinin bir kısmı Kerkük’te bir kısmı Erbil’de geçti. Yedek subay okulunu da Bağdat’ta tamamladı. Askerlikten sonra Tarım İl Müdürlüğüne girdi. Kerkük, Riyaz, Havice ve Dibis gibi yerlerde çalıştı (1965-1980). Irak’ta Türkmenlere baskılar artınca ailesi ile birlikte Türkiye’ye geldi. Uzun yıllar Irak’ta yaptığı hizmetleri de bırakarak Ocak 1981 Türkiye’ye geldi. 1981-1982 yıllarında Isparta’da, 1982 yılından itibaren de Antalya’ya taşınarak orada ikamet etti. 2002 yılından beri de düzenli bir şekilde yazları Isparta’da geçiriyordu. 2009 yılında baypas, 2010 da ise katarakt ameliyatı olmuştu. Irak Türkmen davasının her zaman bir eri olan Saatçi, öğrencilik yıllarından itibaren mücadeleci ruhu ile bu sahada yerini almıştır. Millî konularda hiçbir zaman taviz vermeyen bir yapıya sahipti. Ankara’daki talebelik yıllarında şehit Necdet Koçak’la birlikte aktif şekilde çalışmıştı. Bu yüzden rahmetli Necdet Koçak’ın hatırasını her zaman yâd eder, onun idam edilmesinin büyük bir kayıp olduğunu söylerdi. Türkiye’ye gelen daha genç öğrencilere ağabeylik; seyahat, iş yahut sağlık sebepleriyle Türkiye’ye gelen hemşerilerine yardım ve rehberlik etti. Dostlarını hep arar sorardı. 20-30 seneden beri görmediği dostlarını bile, onları tanıyanlara sorarak anardı. 4-5 yıl öncesine kadar bayramlarda kart atma âdetini sürdürdü. Son birkaç yılda ölüm haberlerini aldığı dostlarının, akrabalarının vefatı onu çok üzmüştü. Bunların arasında kardeşi Tahsin, Dr. Selahattin Hürmüzlü, Dr. Sati Arslan ve eniştesi Saatçi Enver Mustafa’nın ebediyete intikali onu derinden sarsmıştı. Ömrünün son 30 yılını geçirdiği ana vatanda da çok değerli dostlar edinmişti. Türkiye’de yeni neslin Kerkük’ü tanımaması onu çok üzerdi. Hasan Saatçi 9 Kasım 1965 de Isparta’da olan dayısının kızı Gülhan Gündüz Hanım ile evlenmişti. Dayısı Şevket Gündüz eski tarihlerde Türkiye’ye göç etmiş ve Isparta’ya bağlı İslamköy’e yerleşmişti. Önder (22.10.1966) ve Oral (13.08.1972) adlarında 2 oğlu oldu. Oğlu Önder’den bir erkek (Alper, 27.01.2006); Oral’dan ise bir erkek (Kerem, 27.02.1999) ve bir kız (Selin, 09.06.2005) olmak üzere 3 torun sahibi oldu. Hayatının son yıllarını torunları ile avunarak geçiriyordu. Zaman zaman telefonlaşarak, şaka yollu şöyle derdi: “Emmioğlu, ev uşağ bastı bizi”. Hemşerilerine onun kadar düşkün birini görmedim desem, yalan olmaz. Dinî ve millî bayram gibi münasebetlerde, hemşerilerine telefon eder, hal hatırlarını sorardı. Nazik, saygılı, insanları sayan, seven ve herkese değer veren bir üslubu vardı. Isparta’da toprağa verilen Saatçi’nin, bu bakımdan arkadaşları ve sevenleri çoktu. Kendisine Allah’tan rahmet dilerken, kederli ailesine, Türkmen camiasına ve bütün sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz. Kaynak: Erbil Gazetesi 15 Şubat 2012 Sayı: 9 ARAP BAHARI 1914 yılında İngilizler Basra’yı işgal ettikten sonra, Arap şeyhlerini de “DEVLET” vaadiyle yanına çekmeyi başarmıştır. Bu fotoğrafta Şeyh Abdülaziz İbn Su’ud 1916 yılında Basra’yı ziyaret ettiği sırada çekilmiştir. Yanında Sir Percy Cox ve meşhur İngiliz casus Miss Gertrude Bell görülmektedir. İşte Orta Doğu devletlerinin sorunlarının temeli o gün atılmıştır. Halkına değil, başkasına güvenin sonu hüsrandır. Bugün “ARAP BAHARI” diye adlandırılan demokratik taleplerin etkilediği Orta Doğu coğrafyasındaki Arap devletleri 1. Dünya Savaşı döneminden itibaren Batı kampında yer almıştır. Orta Doğu ülkeleri artık isyanlar, halk ayaklanmaları ve halk devrimleriyle sarsılmaktadır. Düne kadar sırtını Batı’ya ve ABD’ye dayamış olan otoriter, totaliter ve dikta rejimler birbiri ardına devrilmektedir. Bu toplumsal olayların tabi ki, iç ve dış sebepleri vardır. Ancak, uzun yıllardan beri ülkelerini Batı’nın desteği ile silah zoruyla idare eden, yöneten veya yönetmeye çalışan rejimlerin sonu gelmiştir. Yolsuzluk, temel insan hakları, siyasal haklar, kişi hak ve özgürlükleri, özgürlük talepleri, demokratik talepler, onurlu dış politika, yönetime katılım ve benzeri haklı talepler sürecektir. TARİHTEN DERS ALMAK GEREK Dr. Nefi DEMİRCİ, nefidemirci@mynet.com | |
|
Teswirleriň ählisi: 0 | |