22:22 Azeri türkleriñ şanly direnişi we Hz.Muhammediñ türklügi | |
AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN ŞANLI DİRENİŞİ VE HZ. MUHAMMED’İN TÜRKLÜĞÜ MESELESİ
Taryhy makalalar
Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ey inananlar! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında, Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarfettiğiniz herşey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.”[1] Bir başka Kur’an ayetinde ise şöyle denilmektedir: “Ey inananlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun. Allah’a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz”[2] Hz. Muhammed bir hadisinde söyle demiştir: “Bir gün ve bir gece hudut boyunda nöbet tutmak gündüzleri oruçla, geceleri de ibâdetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Bu hudut boyunda nöbet tutan kimse vazife başında ölürse, yapmakta olduğu işin sevabı ve rızkı kıyamete kadar artar ve devam eder. Kabir fitnesinden de kurtulur.”[3] Bir başka hadisinde ise şöyle der: “Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır.”[4] Bir başka hadisi de şöyledir: “Vatan sevgisi imandandır” demiştir[5]. * * * Çok daha öncelere gitmeye gerek yok; son 20-25 gündür kardeş Azerbaycan halkının vatanlarını savunma ve işgal altındaki vatanlarını geri alma konusunda gösterdikleri direnç ve kahramanlık, bir kısım yazar ve düşünce adamı gibi bizim de kabul ettiğimiz üzere; “Hz. Muhammed’in etnik köken itibarıyla Türk olma ihtimalinin, Arap olma ihtimalinden çok daha fazla olduğu” şeklindeki tezimizi oldukça güçlendirmektedir. Zira Suriye Arapları, üzerlerine atılan ve etkileme gücü çok sınırlı kıytırık birkaç varil bombasını görünce, evlerini, barklarını, vatanlarını bırakıp çil yavrusu gibi komşu ülkelere kaçarken, Azerbaycan Türkleri, üzerlerine fırlatılan ve etkileme gücü ve etkileme alanı çok daha fazla balistik füzelere aldırmaksızın canla başla vatanlarını savunmaya ve kahramanca direnmeye devam etmektedirler. Mesela aşağıdaki resimde görülen adam, dün gece yarısı Gence’de üzerlerine düşen 350 km. menzilli İskender tipi füzelerinin yol açtığı yıkımda, sadece evini, barkını değil, ailesinden tam 5 kişiyi kaybetti ama gördüğünüz gibi Gence’den kaçmak şöyle dursun, bir adım bile geri atmıyor. Evinin enkazından kurtardığı birkaç parça eşya, belki de yitirdiği eş ve çocuklarından kalan birkaç hatıra ile ayakta kalmaya çalışıyor! Dahası, CNN Türk Muhabiri Fulya Öztürk’ün aktardığına göre; “Ben de Ermenistan’a karşı savaşmak istiyorum” diyor. Fotoğraftaki Azerbaycan anası da öyle! Haydut ve terörist devlet Ermenistan’a ateş püskürüyor! Diyeceğim o ki; dünyanın neresinde olursa olsun, yazının başında örnekleri verildiği üzere; gerek Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği kutsal kitabın vatan savunması konusundaki emirlerine, gerekse Hz. Muhammed’in tavsiyelerine en çok uyanlar Araplar değil, Türkler oluyorlar! Yani Türkler, vatanlarını ölesiye savunarak gerek Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, gerekse Hz. Muhammed’in hadislerine uygun davranırken, Araplar en küçük bir sıkışmada vatanlarını terk edip kaçıyorlar! Şu halde en küçük bir sıkışmada ve gördüğü en küçük bir riskte bile vatanını terk eden insanlarla aynı etnik kökene sahip olan bir kişi, yukarıdaki ayetleri tebliğ etmiş, o hadisleri söylemiş olamaz! Esasen, düşünceleri ve tebliğ ettiği din, dünya tarihini ve dünyada çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olan devrimci ve inkılapcı bir ruha sahip olan Hz. Muhammed gibi önemli bir zatın, Arap olması akla da, bilime de uygun değildir. Zira, en azından Mekke ve Medine civarındaki Arap aşiret ve kabileleri, ancak Hz. Muhammed’in peygamberliği ve siyasi liderliği ile devlet olma vasfını elde etmişlerdir. Yani oldukça geç bir zamanda devlet olma ve milletleşme yoluna girmişlerdir. O tarihten önce, başı bozuk bir toplum olarak ayrı kabile ve aşiretler olarak, birbirleriyle çatışma halinde ve birbirlerini yağma ederek yaşaya gelmişlerdir. Tarihi kaynaklar da bize gösteriyor ki; Araplar, karakter olarak kural ve kanun tanımazlar, ancak güce taparlar, güce boyun eğerler. Bugün hemen bütün Arap devletlerinin diktatörlüklerle yönetiliyor olması da zaten bu sebepledir. Günümüzde Irak ve Suriye’deki diktatörlükler zayıflayınca her iki devletin de zayıflaması ve halklarının birbirinden kopması, dahası birbirleriyle savaşa tutuşmaları, Türklerin ise 1990’ların başında, yönetimi altında bulundukları otoriter rejim olan komünizmin yıkılmasıyla ayrılmak ve birbirleriyle çatışmaya girmek yerine, bir araya gelip devletler kurmaları, bu konuda bize hak verdirmektedir. Dolayısıyla; Arapların tarihteki ve günümüzdeki durumlarına bakınca, insan, haklı olarak, Hz. Muhammed gibi geleneksel feodal yapıya, kabile asabiyetine, otoriteye ve despotizme başkaldıran, inkılapçı ve demokrat karaktere sahip bir kişinin, Arap olamayacağı şeklinde bir kanaate varmaktadır. * * * Anlaşılacağı gibi; buraya kadar yazdıklarımız, tamamen duygusal nedenlere, zan ve tahminlere, elbette yorumlara dayanmaktadır. Tepkisel bir itirazdır. Yani bu yazılanlar, elbette Hz. Muhammed’in milliyet olarak Arap olmadığına ya da mesela Türk olduğuna karine teşkil etmez. Gelin görün ki; bu konuda bilimsel bilgiler de bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalarda; Hz. Muhammed’in içinde yetiştiği ve mensubu bulunduğu Kureyş Kabilesi’nin, Yukarı Mezopotamya bölgesinden gelerek Mekke ve civarına yerleştiği ileri sürülmektedir. Üstelik bu iddia Arap bilginlerine aittir. Bu tespiti yapanlara göre; Putperestlik Mezopotamya dinidir. Yani Putperestlik, Mezopotamya bölgesinden Kureyş kabilesi yoluyla Arabistan’a taşınmış bir inanç sistemidir ki; bu bilgiyi kutsal kitabımız Kur’an da teyit etmektedir. Kur’an’da Hz. İbrahim hakkında bilgi verilirken denir ki; “Hani İbrahim, babası Azer’e (şöyle) demişti: -Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.-“[6]. Hz. İbrahim’in, M.Ö.2000-1800’lerde Sümerlerin ve onların hüküm sürdüğü coğrafyalarda egemen olan Asurluların ve Babillilerin hüküm sürdükleri Mezopotamya bölgesinde zuhur ettiği, hatta zaman zaman Hititlerin ya da en azından onların öncülü olan Hattilerin egemen oldukları coğrafyalarda da faaliyette bulunduğu neredeyse genel kabul görmüş bir bilimsel bilgidir. Bu kadar kesin olmamakla birlikte özellikle Sümerlerin, Asyalı bir kavim olduğu, orada yaşanan büyük bir tabii felaketten sonra, bugünkü Irak topraklarına göç ettikleri ileri sürülmektedir ki; bugün hemen bütün semavi dinlerde yerini bulan Tufan Efsanesi’nin Sümerlerde de izleri bulunmaktadır. Dolayısıyla; Sümerler Asyalı bir kavim ise, Hz. Muhammed’in atası kabul edilen Hz. İbrahim Sümerli ise ve Kureyş Kabilesi bilimsel olarak ispatlandığı üzere; Mezopotamyalı bir kavim ise Hz. Muhammed ırki köken itibarıyla Arap değil, Asyalı bir kavme mensuptur. Unutulmasın ki; tıpkı Hz. Muhammed gibi, tarihte düşünceleri milyarları etkileyen çok sayıda başka din adamları ve düşünürler de zuhur etmiştir Asya’da. Buda, Konfüçyüs, Tao ve Zerdüşt, bunlardan sadece birkaçıdır ki; bugün Buda ve Konfüçyüs gibi ahlaki öğretileri bulunan şahsiyetlere Peygamber diyenler de vardır. Öyle olmasalar bile; bu adamların, insanlık tarihinde, Kur’an’da ismi geçen ve peygamber oldukları kabul edilen birçok şahıstan, çok daha etkili oldukları da bir vakıadır. Mekke ve Medine civarındaki Arapların ise, güneyden, yani Yemen taraflarından göç ederek gelen Kâhtanilerin kalıntıları olduğu bilgisi ise hemen bütün tarih ve siyer kitaplarında yer almaktadır. Ömer SAĞLAM. 19.10.2020 [1] Enfal-60. [2] Ali İmran-200 [3] Riyâ- zu’s-Salihîn, 2/400-1296. [4] Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39. [5] Acluni, Keşfu’l-Hafa, 1/345, no: 1102 [6] Kur’an-ı Kerim, En’am Suresi-6/74 | |
|
Teswirleriň ählisi: 0 | |