Senmidiñ şol ýekeligim, ýogsa-da Poslan gözlerimi açamda tünde Agşamdan bir küpür galypdyr dilde, Zallar, tribunalar, sungat söýjüler... Aladam - il-güne çykarmak seni. Ýandyranda bir ammiak çeçegi Ýekeligim, eý siýdikli madamym, Näçe ryswa bolsak, şonça-da gowy. Gumgapynyñ meýhanasyn küýsedik Öñde altyn başly, altyn halkaly Ýañy bişen datly noýba çorbasy. Aramyzda işgär, Hyzyr paşalar Ir säherde taparlardy läşimi. Şeýle bir ýyljakdy zibilçiñ eli Şol eller bilenem sypardyñ meni. Ýekeligim meniñ, sübse saçlyjam Näçe porsabilsek, şonça-da gowy.
Asmana seretdim, gyzyl samolýot Polat kän, ýyldyz kän, adamdan hümer. Şol gije söýginiñ diwaryn aşdyk Düşen ýerim şeýle açykmyş meger. Başujumda sen bar, birem älem bar Saýamogam ölüp direldenlermi Ýekeligim meniñ sansyz nagmalam Näçe çyn ýaşasak şonça-da gowy!
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanat sevicileri Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri Çöpcülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştık Düştüğüm yer öyle açık seçik ki Başucumda bi sen varsın bi de evren Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Yalnızlığım benim çoğul türkülerim Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
deň däl. sözme sözi şeýle: senmidiň (ýa) o ýalňyzlygymmydy ýogsa? kör (açan) garaňkylykda açardyk poslan gözlerimizi
kör karanlyk - tüm garaňky boldugy, has garaňky manysynda ol garaňkylygy kör edip alypdyr...
örän kyn şygyr. ammiak gül - nämä boldugy? siýdikli madam (hanym-графиня) - bu nämäň simwoly? syr doly şygyr.... terjimede-de entek işlemeli ýerler-ä bar.
Düşünmesi kyn, syr doly goşgy, dogry. Ine, şeýle düşündirişi bar:
Can Yücel ustanın Sevgi Duvarı adlı şiirini bu zamanda nasıl okumalı? “Yalnızlığım benim, sidikli kontesim” dediği...
Can Yücel ustanın Sevgi Duvarı adlı şiirini bu zamanda nasıl okumalı? “Yalnızlığım benim, sidikli kontesim” dediği, şiirdeki sidikli kontesi nasıl anlamalı? Bu sorular bir yana, bir başka yönden bakarsak; bu şiirin yazıldığı zamanın koşullarını anımsadığımızda, günümüzle nasıl bir karşılaştırma yapabiliriz?
Kapitalizm İkinci Dünya Savaşı sonrasının “gürlüğünde” şimdiki çatlaklarını çok iyi gizliyordu. Gerek ekonomik alt yapı olarak gerekse düşünsel olarak. Can Yücel’in şiiri, parlak, steril ve yenilmez görünümlü kapitalizm makinasına çizilmiş büyük bir çizgi. Büyük bir çarpı işaretiydi. Şiirin, kapitalizmin “altın çağı” olan yetmişli yıllarda yazıldığını düşündüğümüzde, şairin “yenilmez armada” görünümlü sisteme tam cepheden şiirsel saldırıda bulunmasındaki bilinç parlaklığını daha iyi anlayabiliyoruz.
O şiirinde “Ne kadar rezil olsak o kadar iyi”, “ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi” diyor ve şöyle bitiriyordu; “Ne kadar yalansız Bir şiiri yeniden yazarsanız o şiir, şiir olmaz. Taklit olur, çoğaltma olur. Ancak Sevgi Duvarı’nın yazınsal ve düşünsel doğrusalında olan, onun akış kanalında yer alan yeni bir şiir bu olumsuzlamanın dışında kalır. Böylesi bir tarihsel ardıllık zemininde var olan bir şiir doğru bir zeminde yer alabilir. Şimdiki zamanda Sevi Duvarı’nın “yenisini” yazmak çok zor. Çünkü, Can Yücel’in elindeki/kalemindeki devrimci bir bomba olan “kir”, “kirlenmek güzeldir” reklam sloganıyla çoktan massedilmiş düşünsel sıradışılıktan, ideolojik evcillik ağılına çoktan sokulmuştur. Zaten bu yüzden de Ünsal Oskay Hoca’nın itibarı yükselmiştir; “Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım!”
Bir açıdan bakınca, kirin reklam sloganıyla temizlenmesi oldukça dürüst ve oyunun kurallarına uygun. Bir de tek bir alıntıyla oluşturulan düşünsel doğruluk düzlemleri var. Özellikle devrimcilere, solculara yönelik eleştirilerde “Marks...” ile başlayan alıntılar. Vurucu tek bir cümle. Bu alıntı ile sanal bir koruma/ doğruluk çatısı kuruyor çok akıllı birileri. Tek tek cümlelerle, olguyu öyle sanmamız, öyle kabullenmemiz isteniveriyor. Çünkü “Sidikli Kontesin” geniş, devrimci görüş açısı çoktan bulandırılmıştır. Bulanıklıktaki ışıklı bir cümle, ışıklı reklam panoları gibi tek bir noktaya çekiverir dikkatimizi. Tek cümle doğrucuları eski zamanlarda karşı cenahtaydı. Şimdi ise “içimizden” gibi davranıyorlar. “Hiçbirşey”in “herşey”e dönüştürüldüğü ve herkesin müşteri haline getirildiği İKEA anlayışının, İkea kataloglarının, siyasal-düşünsel ikizi ile karşı karşıyayızdır.
En doğru gibi gözüken en yanlış için bir örtü olabiliyor işte. Bu yüzden, akıllı cümleleri ve sahiplerini Sevgi Duvarı’nın sidikli kontesiyle sınamalı. Kir gerçekten dışarda mı, yoksa kiri içinde, kalbinde mi?
Şair Sevgi Duvarı’nda sidikli kontesi yüceltirken, çok doğru bir noktadan başkaldırıda bulunuyordu; düzene, egemen düşünceye, iktidarın ahlakına. Çünkü bu minvalde sidikli olmak bir ahlaktır, olunması gereken bir üst düşünsel konumdur. Sahih ve sahici olmayan, sahte ve yalan yüceltmelere karşı bir gerçeklik sesi ve müdahaledir "Sevgi Duvarı".
Sidikli kontes sadece edebiyatın değil, düşünce tarihimizde de bir yer edinmiştir. Kendilerince çok akıllı cümlelerle, gözlerini/kalemlerini belerte belerte biz akıl verenlere karşı kontesin sidik kokusu en temizi hala…
Haftanın dizesi; “Şiir ki benim en güzel sahtekarlığım” /Alova, Dizeler 2001-1973, YKY)
Örän kyn, bize doly mälim däl sözler. Brlkem şondan terjime eden öz hyýalynda başga many çykaryp şoňa görä terjime eden bolaýmasa. Maňa terjime bir many öz dilinde başga manylar bar ýaly gelýä
Can Yücel ustanın Sevgi Duvarı adlı şiirini bu zamanda nasıl okumalı? “Yalnızlığım benim, sidikli kontesim” dediği... Can Yücel ustanın Sevgi Duvarı adlı şiirini bu zamanda nasıl okumalı? “Yalnızlığım benim, sidikli kontesim” dediği, şiirdeki sidikli kontesi nasıl anlamalı? Bu sorular bir yana, bir başka yönden bakarsak; bu şiirin yazıldığı zamanın koşullarını anımsadığımızda, günümüzle nasıl bir karşılaştırma yapabiliriz?
Kapitalizm İkinci Dünya Savaşı sonrasının “gürlüğünde” şimdiki çatlaklarını çok iyi gizliyordu. Gerek ekonomik alt yapı olarak gerekse düşünsel olarak. Can Yücel’in şiiri, parlak, steril ve yenilmez görünümlü kapitalizm makinasına çizilmiş büyük bir çizgi. Büyük bir çarpı işaretiydi. Şiirin, kapitalizmin “altın çağı” olan yetmişli yıllarda yazıldığını düşündüğümüzde, şairin “yenilmez armada” görünümlü sisteme tam cepheden şiirsel saldırıda bulunmasındaki bilinç parlaklığını daha iyi anlayabiliyoruz.
O şiirinde “Ne kadar rezil olsak o kadar iyi”, “ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi” diyor ve şöyle bitiriyordu; “Ne kadar yalansız Bir şiiri yeniden yazarsanız o şiir, şiir olmaz. Taklit olur, çoğaltma olur. Ancak Sevgi Duvarı’nın yazınsal ve düşünsel doğrusalında olan, onun akış kanalında yer alan yeni bir şiir bu olumsuzlamanın dışında kalır. Böylesi bir tarihsel ardıllık zemininde var olan bir şiir doğru bir zeminde yer alabilir. Şimdiki zamanda Sevi Duvarı’nın “yenisini” yazmak çok zor. Çünkü, Can Yücel’in elindeki/kalemindeki devrimci bir bomba olan “kir”, “kirlenmek güzeldir” reklam sloganıyla çoktan massedilmiş düşünsel sıradışılıktan, ideolojik evcillik ağılına çoktan sokulmuştur. Zaten bu yüzden de Ünsal Oskay Hoca’nın itibarı yükselmiştir; “Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım!”
Bir açıdan bakınca, kirin reklam sloganıyla temizlenmesi oldukça dürüst ve oyunun kurallarına uygun. Bir de tek bir alıntıyla oluşturulan düşünsel doğruluk düzlemleri var. Özellikle devrimcilere, solculara yönelik eleştirilerde “Marks...” ile başlayan alıntılar. Vurucu tek bir cümle. Bu alıntı ile sanal bir koruma/ doğruluk çatısı kuruyor çok akıllı birileri. Tek tek cümlelerle, olguyu öyle sanmamız, öyle kabullenmemiz isteniveriyor. Çünkü “Sidikli Kontesin” geniş, devrimci görüş açısı çoktan bulandırılmıştır. Bulanıklıktaki ışıklı bir cümle, ışıklı reklam panoları gibi tek bir noktaya çekiverir dikkatimizi. Tek cümle doğrucuları eski zamanlarda karşı cenahtaydı. Şimdi ise “içimizden” gibi davranıyorlar. “Hiçbirşey”in “herşey”e dönüştürüldüğü ve herkesin müşteri haline getirildiği İKEA anlayışının, İkea kataloglarının,siyasal-düşünsel ikizi ile karşı karşıyayızdır.
En doğru gibi gözüken en yanlış için bir örtü olabiliyor işte. Bu yüzden, akıllı cümleleri ve sahiplerini Sevgi Duvarı’nın sidikli kontesiyle sınamalı. Kir gerçekten dışarda mı, yoksa kiri içinde, kalbinde mi?
Şair Sevgi Duvarı’nda sidikli kontesi yüceltirken, çok doğru bir noktadan başkaldırıda bulunuyordu; düzene, egemen düşünceye, iktidarın ahlakına. Çünkü bu minvalde sidikli olmak bir ahlaktır, olunması gereken bir üst düşünsel konumdur. Sahih ve sahici olmayan, sahte ve yalan yüceltmelere karşı bir gerçeklik sesi ve müdahaledir Sevgi Duvarı.
Sidikli kontes sadece edebiyatın değil, düşünce tarihimizde de bir yer edinmiştir. Kendilerince çok akıllı cümlelerle, gözlerini/kalemlerini belerte belerte biz akıl verenlere karşı kontesin sidik kokusu en temizi hala… Haftanın dizesi; “Şiir ki benim en güzel sahtekarlığım” /Alova, Dizeler 2001-1973, YKY)
Hyzyr Paşalar diýip kimlere diýilýär. ine tapdym... umuman adam satýanlar öýdýän...
HIZIR PAŞA
Hızır Paşa’yı aşağı yukarı herkes bilmektedir ama ben yine de kısa bir şekilde anlatayım. Hızır Paşa Osmanlı zulmünden kaçarak Pir Sultan Abdal dergahına sığınmış biridir. Pir Sultan Abdal dergahında uzun süre ( rivayete göre 7 yıl) hizmet etmiş ve kendisini kabul ettirmiş birisidir. Kafası çalışan, okuma yazması olan, kendince ileri görüşleri olan birisi. Uzunca bir süre düşündükten sonra Pir Sultan Abdal’ın huzuruna çıkıp icazet ister. İcazet isteme nedeninin; İstanbul’a gidip okumak büyük adam olup Pirine-dolayısı ise halkına- hizmet etmek olduğunu söyler. Bunun üzerine Pir Sultan Abdal da o herkes tarafından bilinen sözünü söyler: “BOZUK DÜZEN İÇİNDE SAĞL AM ÇARK OLUNMAZ!” Ama bu sözü hiçbir şekilde anlamayan Hızır Paşa; düzenin bozukluğunun kötü yöneticilerden kaynaklandığını ve dolayısı ile iyi yöneticiler olursa düzeninde düzeleceğini söyler durur. Pir Sultan Abdal da bunun üzerine şu sözleri söyler:“SEN GİDERSİN HIZIR, OKURSUN! OKUR DA SİVASA VALİ OLURSUN; VALİ OLURSUN DA GELİR BENİ ASARSIN” der. Pir Sultan Abdal’dan bu cevabı alan Hızır Paşa, böyle bir şey olamayacağına dair yeminler eder. ‘’Nasıl biri seni asmayı düşünür?’’ der. Pir Sultan Abdal bakar ki Hızır Paşa’yı kararından döndürmek mümkün değil istediği izni verir. Ve sonrasında Hızır Paşa okur ve Sivas’a vali olur. Sivas’a vali olur da Pirini de asar.
Hızır Paşalar o günlerde mi kaldı; yoksa hala aramızda varlıklarını sürdürüyorlar mı? Son gelişmeler bizlere göstermekte ki Hızır Paşa bir değil bin oldu ve gün geçtikçe yeni Hızır Paşalar katılmakta aramıza. Bu Hızır Paşaların kendi halkını satmak, para-pul için ve hatta sırf adımız orda burada yayınlansın da adam yerine konalım diye yapmadıkları dürzülük yok!
Altınbaş, Altın Zincir - bu içgileriň adymyka? Kumkapy meýhanasynda meýlis gurýakalar, öňlerinde ýaňky agzalanlar, arkalarynda bolsa "içaly-şugulçy" görerwli-wezipeli, bir ýumuş bilen wezipeli, ekipler-komanda, ýörite toparlar, Hyzyr Paşalar (Pawlik Morozlar diýen ýaly)....
Sokak dilinin olanaklarını tüm canlılığı ile gümrüge lüzum görmeden kullanmış şair. Çok canlı bir üslup var sanki. Zeki sözcük oyunları ironik ve mizahi değişik enteresan.
Tercüme de birkaç hatalı kelime haricinde oldukça iyi yapılmış. Şiirin gerçek havası bozulmadan yapılmış.