HUN TÜRKLERINDE EGITIM
Hunlar bozkırların atlı kavmi, Türk-Moğol kökenli, çok sayıda topluluğun bir araya gelmesiyle oluşan Orta Asya kökenli bir halktır. Tüm bu halklara ortak bir isimle tanınmasının en önemli sebebi; bu halkların yazılı bir uygarlıklarının olmalarıdır. Onlarla ilgili bilgilere Çin ve Avrupa kaynaklarından öğrenmek zorunda kalmışız (Yardımcı & Çıvgın, 2007). Orta Asya halklarının geneli avcılık ya da hayvancılıkla uğraşır ve halkın çoğunda göçebe yaşam etkilidir. Tarih boyunca devletler sosyo-ekonomik yönden hayvancılıkla uğraşmışlar. Bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlardır. Bozkır coğrafyası Hunların beslenme, giyinme, barınma gibi alışkanlıklarına yön vermiştir. Hunların hayat tarzı yılın belirli dönemlerinde yaylaklar ve kışlaklar arasında göç etmek şeklindedir. Türkleri göçebe yaşamaya zorlayan sebep; hayvancılığa dayalı sosyo-ekonomik yapıdır. Ayrıca kışlak hayat ve yaylanın birlikte olması Türklerdeki bu hayat tarzını yarı konar-göçerliğe dönüştürmüştür. Asya Hun Devleti Ötüken bölgesinde kurulmuş ve bilinen ilk hükümdarı Tuman’dır. Tuman’dan sonra Mete tahta geçerek devlet ve orduyu teşkilatlandırdı. Asya Hunlarının diğer hükümdarları Ki-ok(174-160) Çün-Çin (160-126). Mete Han zamanında bu 26 şehir devletinden başka bütün Türkçe konuşan kavimler bir merkezden idare olunuyordu. Asya Hun Devleti’nin parçalanmasından sonra kalan Hunlar bazı toprakları ele geçirip batıya doğru harekete geçmişler ve Balamir komutasıyla Volga nehrini geçtiler. Var olan yerleşik kavimleri de yerlerinden etmeleriyle Kavimler Göçünü başlattılar. Avrupa’nın etnik yapısı köklü değişikliğe uğradı. En büyük hükümdarları Atilla’dır (Balaban, 2006).
Hunlar göçebe bir kavimdir. Çin kaynaklarından elde edilen bilgilere göre bunlar sürüleri ile meşgul olurlardı. Göçebe Türkler’in düşmanları, yine kendileri gibi atlı olan komşularıdır. Bu yüzden atlı düşmanları, onları bir anda bastırabiliyor ve her şey de o anda yok olabiliyordu. Her an savaşa hazır olmalıydı. Eli silah tutan ve düşmana karşı koyabilecek kimseler, nerede-nasıl göreve başlayacaklarını çok önceden bilmeleri gerekiyordu. Kadınları ve çocukları kimlerin nasıl ve nerede koruyacaklarının kesin kaidelerle belirtilmiş olması gerekirdi (Akyüz,2014:6). Mete Han, üç yüz bin atlı ile çok süratli biçimde Çin sınırlarına girmiş ve Çin’in merkezine kadar ilerlemiştir. Mete’nin ordusu atların renklerine göre düzenlenmiş ve her yön farklı bir renk ile belirtilmişti. Savaş anında kim hangi vazifeyi yapacaksa o yöne doğru hızla ilerlerdi. O zamana kadar askeri alanda uygulanan böyle bir taktik görülmemiştir. Çin gibi geniş ve kalabalık bir ülkeye akınlar düzenlenmiş pek çok savaşlar kazanılmıştır. Çin Seddi onları durdurmak için yapılmıştır. Hunlar, Orta ve Batı Avrupa’da çok geniş bölgeleri ele geçirmiş, Roma ve Bizans’a baş eğdirmişlerdir. Bunlar bize Hunların iyi bir askerlik ve savaş eğitimi gördüklerini kanıtlamaktadır. Bu eğitim töre içinde gerçekleşmiştir. Mete’den daha öncesinde de Hunlar ’da belirli bir ordu sisteminin olduğu bilinmektedir. Mete’nin babası Teoman Han, Yüeçilerin elinden kaçan oğlu Mete’ye on bin atlıdan oluşan bir tümen vermiş, o da babasının kurduğu sistemi daha da geliştirmiş, disiplin ve itaati öne çıkarmıştır. Eğitimde önemli bir unsur da hayvan yetiştiriciliğidir. Atın ilk evcilleştirilmesi ve bununla ilgili atlı-çoban kültürünün oluşmasını İç Asya’da yaşayan Türklere dayanmıştır. Türkler, at terbiyesi ve türlü cinsten hayvanların yetiştirilmesinde büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Türkler için at, çok önemlidir. Geleneğe göre Türk hükümdarlarına idare etme yetkisi Tanrı tarafından verilmiştir. Bu yetki “Kut” ile ifade edilmiştir. Onlara göre tüm insanlar Türk devletinin halkı, Türk hakanı ise dünyanın hükümdarıdır ve Atilla kendisini Tanrı’nın kırbacı olarak ilan etmişti. Türklerde her zaman bir dünya devleti kurma düşüncesi hâkim olmuştur. Bunun dışında özgür ve bağımsız yaşama isteği her zaman Türkler arasında kabul gören bir görüş olmuş ve bu iki anlayış da töre yoluyla yeni yetişen kuşaklara aktarılmıştır. Bu sistem yaygın eğitime örnek olarak verilebilir (Ünalan& Öztürk: 2008). Altay bölgesinde Hun çağında açıldığı düşünülen sulama kanallarının izine rastlanmıştır. Bu kanallardaki sulamanın ilmi bir usulle yapıldığı belirlenmiştir. Selenga nehri ve Baykal gölü yakınlarında bulunan saban demirleri, muhtelif büyüklükte oraklar, zahire saklamak için özel bir şekilde kazılmış kuyular, hububatı ezmek ve öğütmek için kullanılan taşlar bu kültürün en önemli eserlerini oluşturmuştur (Ögel, 1984: 88).
Hunlarda Eğitim
A) Toplum Eğitimi
– Göçebe yaşam tarzına uygun ve dinamik bir toplum oluşturmayı,
– Bağımsız yaşamayı ideal edinerek, cesaretli ve dayanışmacı bir toplum oluşturmayı; bu amaçla toprağın kutsallığını yeni nesillere kavratmayı hedeflemiştir.
B) Askeri Eğitim
– Dış tehditlere karşı önlem almayı,
– Güçlü bir askerî yapı oluşturmayı,
– Eli silah tutan her Türk’ü askeri eğitimden geçirerek toplumu savaşa hazır tutmayı hedeflemiştir.
C) Dini Eğitim
– İktidarın varlığını güçlendirmek ve pekiştirmek için dinî motifleri kullanmayı,
– Şaman, kam adı verilen din adamları vasıtası ile yapılan dini tören ve ayinlerle halkı eğitmeyi amaçlamıştır.
D) Mesleki Eğitim
– Hayvan ürünlerinin işlenmesi (et, süt, kürk, deri, yün) ve halı dokumacılığına yönelik eğitim yapılmasını sağlamayı,
– Maden işleme alanında mesleki eğitimi ön plana çıkarmayı ve ordunun ihtiyacı olan ok ve yay yapımını öğretmeyi amaçlamıştır.
Yrd. Doç. Dr. Servet HALİ – Selcan RENCÜZOĞULLARI
Mustafa Kemal Üniversitesi.
NOT: “Hun Türklerinde Eğitim” yazısı, Sayın Servet Hali ve Selcan Rencüzoğulları’nın “İslamiyet Öncesi Dönemde Türklerde Eğitim” makalesinden alınmıştır.
Makalenin aslı: Islamiyet Öncesi Dönemde Türklerde Egitim[#402840]-436726
Taryhy makalalar